Powered By Blogger

11 Temmuz 2010 Pazar

1

Vücudunu tam olarak hissetmiyordu, felç olmuş gibiydi. O korkunç sahne sanki yıllardır gözünün önündeydi ve daha yıllarca aynı sahneyi izlemek zorundaymış gibi hissetti. Korktu, o an hayatında hiç olmadığı kadar çaresizdi.. Tam bu sırada sağ el parmaklarını hareket ettirebildiğini farketti. Bu bir kabustu ve yavaş yavaş onun etkisinden çıkmaya başlıyordu. Bacağına kramp girmişti, nefesi panik atak nöbeti geçirir gibi hızlı hızlı ve kesik kesikti. Hala korkuyordu ancak kıpırdayan elleri ile doğru orantılı olarak bu his azalmaya başlamıştı. Evde seslenecek birilerinin olmasına çok ihtiyacı vardı ama tam 7 yıldır yalnız, yapayalnızdı. Yalnızlığa o kadar çok alışmıştı ki, ara sıra ziyarete gelen anne ve babasının evde yarattığı hayat belirtisine bile katlanmakta güçlük çeker olmuştu. Kalp atışları düzene girmeye başladı, elleri ile beraber bacaklarını da kıpırdattı, gece sol bacağına giren krampın etkisi hala sürmekteydi, baldırında bıçak saplanmış gibi bir acı vardı. Aldırış etmedi, nede olsa kabustan uyanmış ve güne başlamıştı. Bir an için bu içini rahatlatsada, gözlerini açtığı her günün güneşin doğduğu diğer günlerden hiçbir farkının olmadığını hatırlayınca, içini kocaman bir hiçlik duygusu kapladı. 27 yaşında genç bir kadın.. 27 yaşında hayattan vazgeçmek üzere olan genç bir kadın..

Her sabahkinden farklı olarak içinde bir hüzün hissetti, kendi için üzülüyordu. Nasıl bu kadar vazgeçtiğini, nasıl bu kadar hissizleştiğini, ruhsuzlaştığını düşündü bir an. Hiçbir faydası olmayacağını yineleyen beyni savuşturdu bütün bu his kırıntılarını. Banyoya gitti, aynanın yanındaki dolapta duran antidepresanlarından bir tane aldı. O gün sadece işine konsantre olmalıydı, onun haricinde hiçbirşey düşünmek yada hissetmek istemiyordu. Hayatını sorgulamaktan sıkılmış, bunun hiçbir işe yaramadığını gördükçe vazgeçmişti. Dişlerini fırçalamaya başladı, bilincinin açık olduğu son dakikalar ne kadarda yavaş geçiyordu. Hani insan sabırsızlandığı birşeyi beklerken dakikalar yıllar gibi geçmek bilmezdi ya, onun içinde ilaçların etkisini göstermesini bir asır sürecek gibiydi. Duş musluğunu açtı ve suyun ısınmasını beklemeye başladı. İşte ilaçlar etkisini gösteriyordu, ellerinde ve ayaklarında hafif bir gıdıklanma ile beraber ağırlaşma olmaya başlamıştı. Kasları birer birer gevşerken, yüzüne zihnindeki durgunluğun mutlu ama boş ifadesi yerleşmişti. Eskiden katlanamadığı bu yapay sakinliğe şimdi bir bağımlı gibi muhtaçtı.

Duşun altına girdi. Su metrapollerde rastlanmayacak cinsten bir tazyikle akıyordu. Yüzünü kaldırdı, gözlerine çıkarmak istercesine hırsla, omuzlarına, sırtına, göğsüne tırmalarcasına saldıran sıcak suyun altında öylece duruyodu. İlaçlarla iyice uyuşan, bulanıklaşan zihni bir tepki vermemekte ısrarlıydı. O anda ona yaşadığını hissettiren tek dokunuş bu olduğu için acı çekmekten oldukça memnundu. Göz altlarının ağrımaya başladığını hissetti, ağlamak üzereydi ancak ağmaya bile dermanı yoktu. Belki bağıra bağıra ağlasa, şampuanları etrafa saçsa, sabunları banyonun içine fırlatsa, gürültü yapsa çığlık atsa rahatlayacaktı ancak o sadece avaz avaz sustu.