Powered By Blogger

4 Ağustos 2010 Çarşamba

2

Güçlü bir korna sesi ile kendine geldi. Bu kırk derecelik yaz gününde, yanıbaşında duran körüklü yeşil belediye otobüsünün motor sıcağını sağ yanağında hissederken, balatalardan gelen keskin yanık kokusu ile midesi isyan bayrağını çekti. Dalmıştı, yolun ortasında öylece dalıp gitmişti, şu anda hatırlamadığı derin düşüncelerine. Korkuyla sarsılınca sabah akıtamadığı gözyaşlarından birkaç damla döküldü yanaklarına. Küfreden otobüs şöförüne ifadesiz, yaşlı gözlerle baktı ve yolun karşısına geçti.
Hıçkıra hıçkıra tıkana tıkana ağlamak istedi ama bedeni ve ruhu o kadar uyuşuktu ki tepki veremedi. Tek düşünebildiği böyle devam edemeyeceğiydi. Birşeylerin değişmesi, belki işinin, arkadaşlarının, yaşadığı şehrin, belki de kensinin değişmesi gerekiyordu. İhtiyacı olan şey buydu evet, değişim. Bu güne kadar bir türlü dolduramadığı o eksik yanını dolduracaktı belkide bu değişim. Peki nerden başlayacaktı, nasıl yapacaktı, kimden yardım isteyebilirdi yada bu artık tek başına vermesi gereken bir mücadele miydi? Tek başına kendine karşı savaşmak..
Bülent Ortaçgil sesi kulağına çalındı; ".. ve sen ben değirmenlere karşı, bile bile birer yitik savaşçı, akalım dereler gibi denizlere, belki de en güzeli böyle.."

2 yorum:

  1. vazgeçilmedi ama bi işaret beklendi.. o işarette geldi.. tekrar başlıyorum.. çok yavaş ilerleyebilir ama baştan söyliyim..

    YanıtlaSil